Ekolojik Yurttaşlık ve Çevre Eğitimi
İnsanlık, son yüzyılda teknoloji ve bilimde büyük ilerlemeler kaydederken, bu gelişmelerin doğaya olan etkilerini çoğunlukla göz ardı etmiştir. Sanayileşme ve kentleşmeyle birlikte, doğal kaynakların tüketimi hızlanmış ve çevre kirliliği artmıştır. Bu nedenle ekosistemler büyük zarar görmüştür. İnsanlık tarihinde bir dönüm noktası olarak kabul edilen bu değişim, ekolojik dengeleri altüst ederek çevresel krizlerin ortaya çıkmasına yol açmıştır (Atasoy, 2005). Bu noktada, ekolojik yurttaşlık kavramı, bireylerin çevreyle olan ilişkilerini yeniden gözden geçirmelerini ve doğayla uyumlu bir yaşam tarzı benimsemelerini teşvik eden bir anlayış olarak önem kazanmaktadır. Bu anlayış, insanın doğayla ilişkisini sağlıklı bir şekilde yeniden tanımlamasını ve sürdürülebilir bir geleceğin inşasında aktif rol oynamasını sağlar.
Bu bağlamda, doğayla sürdürülebilir bir ilişki kurmanın önemi her zamankinden daha fazla hissedilmektedir. Bu hedefe ulaşmak için bireylerin çevre bilinci kazanması, doğaya saygı duyması ve gelecek nesillerin yaşamını güvence altına alacak davranışlar geliştirmesi gerekmektedir. İşte bu noktada, eğitim ve ekolojik yurttaşlık kavramları ön plana çıkmaktadır.
İnsan ve Doğa İlişkisi Neden Yeniden Ele Alınmalı?
İnsan ve doğa arasındaki ilişki, tarih boyunca sürekli bir değişim içinde olmuştur. Ancak modern çağda, bu ilişki büyük ölçüde insanın lehine şekillenmiştir. Bu sebeple doğa büyük bir sömürüye maruz kalmıştır (Gül, 2013). Sanayi devrimi sonrası hızla artan fosil yakıt kullanımı, ormansızlaşma ve çevre kirliliği, bu ilişkinin sürdürülemez hale geldiğini göstermektedir.
Bu durumun en somut göstergesi, dünyanın farklı bölgelerinde yaşanan çevresel felaketlerin sayısındaki artıştır. İklim değişikliğine bağlı sel, kuraklık ve yangınlar gibi olaylar, insanın doğayla kurduğu dengesiz ilişkinin sonuçlarıdır. Çevresel krizlerin çözümü için bu ilişkinin sürdürülebilir bir şekilde yeniden ele alınması gerektiği açıktır (Atasoy, 2005).
Ekolojik Yurttaşlık ve Sürdürülebilir Kalkınma
Ekolojik yurttaşlık, bireylerin çevre bilinciyle hareket etmelerini, doğayla uyumlu bir yaşam tarzı benimsemelerini ve gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakmayı hedefleyen bir anlayıştır (Gül, 2013). Bu kavram, Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Gündemi ile doğrudan bağlantılıdır.
2030 Gündemi, insanlık ve gezegen için bir yol haritası sunar ve. Gündem içerisinde 17 adet Sürdürülebilir Kalkınma Amacı bulunmaktadır. Bu hedeflerden özellikle Temiz Su ve Sanitasyon, İklim Eylemi, Sorumlu Tüketim ve Üretim gibi başlıklar, doğrudan insan-doğa ilişkisini iyileştirmeye yöneliktir. Ancak bu hedeflerin gerçekleşmesi, yalnızca hükümetlerin ve kurumların çabalarıyla değil, bireylerin çevreye duyarlı hale gelmesiyle mümkün olacaktır (Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Gündemi, 2024).
Eğitim ve Ekolojik Yurttaşlık
Eğitim, bireylerin çevre bilinci kazanmalarını sağlamak ve ekolojik yurttaşlık kimliği geliştirmeleri için en etkili araçtır. Birleşmiş Milletler, sürdürülebilir kalkınmanın desteklenmesi için eğitimde şu hedefi önermiştir: “2030 yılına kadar, sürdürülebilir kalkınma ve yaşam tarzları, insan hakları, cinsiyet eşitliği, barış kültürü ve dünya vatandaşlığı gibi konularda gerekli bilgi ve becerilerin kazandırılması” (Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Gündemi, 2024). Bu hedef doğrultusunda, eğitim sistemlerinin çevre bilinci kazandıracak şekilde yeniden yapılandırılması gerekmektedir. Okullarda çevre bilincine yönelik müfredatlar geliştirilerek, öğrencilere doğayı koruma bilinci aşılanmalıdır.
Gül (2013) de, çevre bilincine sahip bireylerin hem doğayla hem de toplumla sağlıklı ilişkiler kurabildiğini belirtmektedir. Bu durum, bireylerin yalnızca çevreyi korumalarını değil, aynı zamanda toplumsal düzeyde çevre dostu alışkanlıkların yaygınlaşmasını da sağlamaktadır.
Toplumsal ve Bireysel Düzeyde Ekolojik Yurttaşlık
Ekolojik yurttaşlık, bireylerin günlük yaşamlarında çevre dostu alışkanlıklar edinmesiyle başlar. Bu alışkanlıklar arasında geri dönüşüm yapmak, enerji tasarrufu sağlamak ve plastik kullanımını azaltmak gibi pratik adımlar yer almaktadır. Ancak bu dönüşüm, yalnızca birey düzeyinde kalmamalı, toplumsal bir hareket haline gelmelidir. Bununla birlikte belediyeler ve sivil toplum kuruluşları, çevre projeleri düzenleyerek toplumun çevre bilincini artırabilir. Örneğin, geri dönüşüm sistemlerinin yaygınlaştırılması, toplumsal farkındalığın artırılmasında etkili bir yöntemdir. Karalar ve Kiracı’nın (2011) aktardığı gibi, ekolojik yurttaşlık, sürdürülebilir bir yaşam tarzının temel taşıdır. Bu sebeple toplumun her kesimini kapsamalıdır.
SONUÇ
İnsan ve doğa arasındaki dengenin bozulduğu günümüzde, ekolojik yurttaşlık, bu dengeyi yeniden kurmanın anahtarıdır. Gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakmak için bireylerin çevre bilinciyle hareket etmeleri ve doğayla uyumlu bir yaşam sürmeleri gerekmektedir. Bu bilincin oluşturulmasında en etkili yol ise eğitimdir.
Okullarda çevre bilinci kazandıracak müfredatların uygulanması, öğretmenlerin bu konuda bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Aynı zamanda öğrencilerin doğayla doğrudan temas kurabileceği ortamların sağlanması gereklidir. Çevre dostu bireyler yetiştirerek, yalnızca bugünü değil, geleceği de koruyabiliriz.
Kaynakça
• Atasoy, M. (2005). Doğa ve İnsan İlişkisi.
• Gül, H. (2013). Ekolojik Yurttaşlık ve Eğitim.
• Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Gündemi. (Kaynak: https://www.un.org/sustainabledevelopment/development-agenda/).
• Karalar, R., & Kiracı, M. (2011). Ekolojik Dengenin Korunmasında Eğitim Politikaları. (Aktaran: Gül, 2013).